Mahmut efendi'nin tanitim sitesi

EF.hayatindan kesitler
Home
güncel menü
naksibendi tarikati
mahmut efendi'in hayati
sohbetler
EF.hayatindan kesitler
Mahmut efendi'nin sozleri
videolar
kitaplari
yazilariniz
dini kissalar
emri bil maruf
guzel soz ve siirler
araclar

efendi hazretleri umre

Evinden camiye elektrik çektirdi

Hayatının ilk yıllarından itibaren kul hakkını ihlal etmeme noktasında son derece titiz davranan Hocaefendi'nin bu yanıyla ilgili olarak talebeleri, şunları anlatıyor: "Hocaefendi, devlet malını şahsı adına kullanmamaya aşırı özen gösterir. Sağlığı bozulana kadar her yıl Ramazan ayının son on gününde itikafa girerdi. Ramazan kış aylarına dönünce geceleri cami çok soğuk oldu. Hocaefendi ısınmak için camideki elektriği kullanma yerine evinden camiye kablo çektirdi. Bu noktada bir asker arkadaşı ise şunları naklediyor: "Mahmud Efendi istirahat saatinde öncelikli olarak mescide giderdi. Abdest, namaz derken genellikle yemek ictimalarına yetişemezdi. Geç kaldığı günler ona yemek ayırırdım. Yemeği alınca sorardı, 'bu bizim bölüğün karavanasından mıdır?' Hayır deyince başka bölüğün istihkakı bana helal olmaz der, yemeği yemez, aç beklerdi."

Bardağı geri vermek için Tekirdağ'a döndü

Hocaefendi'nin bir talebesi de Tekirdağ'a yaptıkları bir ziyaret sırasında şahit olduğu hatırasını şöyle dile getiriyor: "Yanımıza bardak almayı unutmuştuk. Su içmek için bardak lazım oldu. Tekirdağ'da vaaz ettiğimiz caminin imamından bardak istedik. Sağ olsun getirdi. Hizmet bitti, geri dönüyoruz. İstanbul sınırları içerisine girdik. Mahmud Efendi: "Bardağı hocaefendi'ye verdiniz mi?" diye sordu. Kimsede ses yok. Sonra öğrendik ki bardak arabada unutulmuş. Hocaefendi şoför arkadaşa "Hemen dönüyorsun, Tekirdağ'a gidiyoruz" dedi. Evlerimize girmeden gittik. Bardağı verdik, sonra İstanbul'a döndük."

'ŞÖHRET AFETTİR' Şöhreti afet olarak gören ve bu yüzden medya kuruluşlarına fotoğraf ve demeç vermeye sıcak bakmayan bu sufi büyüğün tasavvuf disiplini bağlamında düşünüldüğünde keramet olarak değerlendirilecek çok sayıda söz ve ameli de var. Fakat kendisinin bu konudaki prensibi ise Nakşibendiliğin kurucusu Bahauddin Nakşibend'ten naklen söylediği "En büyük keramet Hz. Resulullah'ın sünnetine tâbi olmaktır" ifadesinde özetleniyor.

hayvanlar bile
kıymetinizi bildi de!

Ey cemaat–i müslimin! Şu an aramızda Allah'ın dostları bulunmaktadır. Belki biz onların kim olduğunu bilemeyiz; ama şunu biliniz ki, ya sağınız da, ya solunuzda Allah'ın dostları var ve bu sohbette hâzır ve nâzırdırlar. Lâkin Mevlâ'mız onları bizlerden gizliyor.


Bundan sekiz ya da dokuz sene evvel bir Kadir gecesi akşamı idi. Bu değerli ve çok mübarek geceyi en iyi nerede geçirebiliriz derken yolumuz Çarşamba'da Yavuz Selim Camii'ne düştü. Sorduk ve öğrendik ki, Efendi Hazretleri'nin bu gece Yavuz Selim Camii'nde vaazı var. Gönül bahçemizde nice güzel güller açacağını hissederek Yavuz Selim Camii'nin içine girdik. Aman yârabbi! Bir kalabalık, bir izdiham, muhteşem bir tablo! Biz de arkadaşlarla bir kenara büzülüp oturduk. Daha sohbet başlamadan bizleri derin bir huzur ve feyiz dalgası sarmıştı. Derken bir dalgalanma oldu. Bu dalgalanmadan Efendi Hazretleri'nin geldiği anlaşılıyordu. Onun gelişi ile heyecan ve mutluluk kat kat artmıştı. Vaaz edeceği kürsünün önüne geldiğinde, sanki kürsü dile gelmiş onu davet ediyordu. Çok güzel bir mânevî hava ve rahmet iklimi yaşanıyordu. Efendi Hazretleri, Yavuz Selim Camii'nin kürsüsüne, Yavuz Selim Han'ın heybet ve vakarı ile yürüdü. Bir merdiven dayatılmıştı, Efendi Hazretleri kürsüye çıkıyordu. Orada bulunan binlerce insan, ondan bir an olsun gözlerini ayırmıyordu. Her türlü zulüm, haksızlık ve zorbalıkla kirlenen dünyada gerçek bir Peygamber varisini görmek ne büyük bir nimetti. Artık beklenen an gelmiş, mübarek zat sohbetine o tatlı ve sevecen ses tonuyla başlamıştı. Hamd ve besmeleden ve ardından âyetleri ve hadisleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:
–Ey cemaat–i müslimin! Şu an aramızda Allah'ın dostları bulunmaktadır. Belki biz onların kim olduğunu bilemeyiz; ama şunu biliniz ki, ya sağınız da, ya solunuzda Allah'ın dostları var ve bu sohbette hâzır ve nâzırdırlar. Lâkin Mevlâ'mız onları bizlerden gizliyor."
Ne müthiş sözlerdi bunlar, mübarek bir gecede, mübarek bir topluluk içerisindeydik.
O da neydi! Efendi Hazretleri bunları anlatırken, kürsünün önünde bir hareketlenme oldu. Kürsüye çıkmak için kullanılan merdiven, kürsüye yeniden dayandı. O da ne! Bir adam merdivenlerden çıkmaya başlamaz mı? Bu durum karşısında Efendi Hazretleri de sohbetini kesmişti. Herkes hayret ve şaşkınlık içinde idi. Bizler bu şaşkınlık içerisindeyken oldukça heybetli, takım elbiseli, kravatlı olan bu adam konuşmaya başladı:
–Ey muhterem cemaat! Beni bir iki dakika dinleyin. Ben eski ….nıyım. Az önce Efendi Hazretleri aramızda Allah'ın gizlediği dostları var dedi. Ben sizlere bir olayı anlatacağım ve sonra da sizden dua isteyeceğim."
Tabiî bizler, Efendi Hazretleri'nin sohbetinin kesilmiş olmasından pek de memnun değildik; fakat olan olmuştu. İçimizden "tamam bir an önce anlatacağını anlat, sana dua da ederiz. Yeter ki, fazla uzatma; bir an evvel anlat. Bizi Efendi Hazretleri'nin sohbeti ile baş başa bırak." diyorduk. Tabiî nereden bile bilirdik ki, bize çok enteresan bir olayı anlatacak, dinledikçe duygu seline kapılacağız. Başladı anlatmaya:
–Ben falan tarihte Efendi Hazretleri ile bir umre yolculuğuna çıkmıştım. Allah nasip etti, çok güzel bir umreyi değerli Hocaefendi'nin sayesinde gerçekleştirdik ve dönüş zamanı geldi çattı. İstanbul Yeşilköy havaalanına indiğimizde sabahın erken saatleri idi. Uçaktan iner inmez Efendi Hazretleri'ne bir teklifte bulunmak geldi içimden:
–Efendi Hazretleri bu sabah kahvaltıyı bizim evde yapalım, bir yorgunluk kahvesinden sonra sizi mekânınıza bırakalım." dedim. Sağ olsun Efendi Hazretleri beni kırmadı ve teklifimi kabul etti. Birlikte bizim eve doğru yola çıktık. Birlikte benim yazlık evime doğru yol almaya başladık. Bir yandan yol alırken, bir yandan da, aklıma evimin bahçesinde bulunan ve son derece saldırgan köpeğim geliyordu. Zira bu köpek sıradan bir köpek değildi. Özel eğitim almış, yabancı insana tahammülü olmayan bir köpekti. Yabancıyı gördü mü hemen saldırıyordu. Yabancıyı görmese bile kokusundan tanıyordu. Sonuç olarak; iri kıyım yapısı ile son derece saldırgan bir hayvan bizi bekliyordu. Bunları düşünerek yol alırken, Efendi Hazretleri'ni rahatsız edecek diye endişeleniyordum.
"Efendi Hazretleri'ni rahatsız eder mi? Huysuzluğu ve havlaması ile." Ben bu düşüncelerle meşgul olurken, Efendi Hazretleri'ne bu konudan hiç bahsetmedim."
Bu düşünceler içinde eve geldik. Kapıyı açtılar, içeri girdik. Her an bir hareket bekliyordum; ama yazlığın içine girene kadar beklediğim hareket olmadı.
Eve gelmiş, kahvaltımızı yapmıştık. Efendi Hazretleri kahvaltıdan sonra işrak namazını kıldı. Namazdan kalkar kalkmaz birden bana döndü:
–Senin şu köpeği merak ettim, haydi bir görelim." dedi. Efendi Hazretleri'nin bu talebi beni son derece şaşırtmıştı. Çünkü ben ona köpeğimden bahsetmemiştim. Ben telaşlı bir vaziyette:
–Aman Efendi Hazretleri, o sizi rahatsız eder.
–Yok, yok, hiçbir şey olmaz. Haydi, görelim şunu.
Israrı karşısında fazla bir şey diyemedim. "Peki, buyrun bahçeye çıkalım." diyerek Efendi Hazretleri ile birlikte bahçeye çıktık. Kulübeye doğru ilerlerken, tedirginliğimi üzerimden atamamıştım. Her an kulübeden sıçramasını bekliyordum. Efendi Hazretleri'ne, dikkatli olmasını köpeğin her an kulübeden çıkabileceğini söyledim. Ha havladı, havlayacak derken, kulübenin önüne gelmiştik. Ben şaşkındım; çünkü normalde şimdiye kadar çoktan bizi fark edip ortaya çıkması lâzımdı. Ama o da ne! Köpek, kulübesinde sessizce duruyordu. Birden başını dışarı çıkardı. Efendi Hazretleri'ne bakmaya başladı, tepeden tırnağa kadar bir güzel süzdü. Daha sonra başını ön iki ayağının arasına indirerek, yerde sürüne sürüne bize doğru geldi. Ben dehşetle olayı izliyordum. Şaşkın ve heyecanlı idim zira ortada çok garip bir hâdise vardı.
Köpeğim Efendi Hazretleri'nin önüne kadar geldi. Efendi Hazretleri'ne sevgiyle baktığını inanın hissetim ve köpeğim başını yana yatırdı. Efendi'ye bakarken artık vallahi ağlıyordu, gözlerinden süzülen yaşları bir görmeli idiniz. Efendi Hazretleri köpeğime tebessüm edip başıyla selâm verdi. Bu ne muazzam bir manzara idi! Tüylerim diken diken olmuştu. Ben köpeğimin bir zarar vermesinden korkarken, o, Efendi'nin önünde saygıyla eğilmiş, ağlıyordu. Mahmut Efendi bana:
–Hadi gidelim.
Deyince sanki bir rüyadan uyanmıştım. Son derece hırçın ve saldırgan olan köpeğimin bu kadar sessiz ve sakin olması beni şaşırtmıştı. Ayrılırken köpeği elimle dürttüm. Dürtmemle bu sefer bana havlaması bir oldu. Sanki benim düşüncelerimi anlamış ve "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?!" der gibiydi.
Eve dönerken Efendi Hazretleri bana şöyle diyordu:
–Eee, gördün mü? Köpek sahibini mahcup etmemek için, benim gibi bir…'ne havlamadı."
Aman Allah'ım! bu ne büyük bir tevazu idi.
Bunları anlatan zat, anlatmasını bitirmiş, yüzünü cemaatten kürsüde olan Efendi Hazretleri'ne cevirdi ve yüksek bir ses tonuyla âdeta haykırdı:
–Efendi Hazretleri! Efendi Hazretleri! Sizlerin kıymetini, değerini hayvanlar bile anladı da bizler anlayamadık.
Bu hâdiseyi anlatan zat merdivenlerden inerken biz dâhil bütün cemaat hüngür hüngür ağlıyorduk.
***
İşte gerçek bir Allah dostu… Mevlâ şefaatine hepimizi nail eylesin. Ben bire bir yaşadığım bu olayı sizlerle paylaşmaktan gerçekten onur duydum. Biliyorsunuz; Peygamberimiz'in de hayvanlar ile konuşmuşluğu ve hâdiseleri vardır. Bir ceylanın avlandıktan sonra Peygamberimiz'den, serbest kalıp yavrularını emzirmek için avcıya aracı olmasını istemesi gibi… Zaten dağlar, taşlar, hayvanlar hep Mevlâ'yı zikrederler. İşte onlar zikrettikleri yüce yaratıcının sevgili kullarını da tanırlar ve hürmet ederler. Tıpkı Bişr–i Hafi Hazretleri'ne yaptıkları gibi… Biliyorsunuz Bişr–i Hafı Hazretleri hep çıplak ayakla hayatını sürdürmüştür. Onun bulunduğu yerde kediler, köpekler sokakları, yolları pisletmezlerdi. Ona hürmet ederlerdi. Şimdi zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin, Allah'ın velileri hep vardır ve olacaktır. Bu hâdise de ona delildir. Yüce Mevlâ'mız gördüklerimizden, duyduklarımızdan ibret alarak dinine bağlı kullardan eylesin bizleri.

efendi hazretleri efendim benim mahmut ustaosmanoğlu cübbeli hoca ahmet mahmut ünlü bayram hoca ismail ağa cami edirne selimiye iletişim kabe tarikat şeriat allah u teala sohbetler dini cübbe sarık sakal