Emr-i bil ma'ruf, maruf olanı, yani doğruluğu bilinen, Cenâb-ı
Hakk'ın emir ve tavsiye ettiği ve doğruluğunu Resulullahın hayatında uygulayarak gösterdiği
şeyleri bir müslümanın, etrafındaki bilmeyen kimselere anlatması, bilip de yapmayanlara tavsiye etmesidir.
Yani, her müslümanın etrafındaki müslümanlar için devamlı marufu emreden, iyiliği tavsiye eden, hayra
davet eden insan olması demektir.
Nehy-i an’il münker de, yasaklanmış olan şeylerden bir
müslümanın, etrafındaki Müslümanları nehyetmesi, bilmeyenlere onun yanlış, kötü bir şey olduğunu
öğretmesi, bildiği halde yapanlara da usulüne uygunca yardımcı olması, şefkatle, merhametle
yol göstermesi anlamına gelir. Dolayısıyla her Müslüman, bir yandan kendisi iyi şeyleri yaparken, bir
yandan da etrafındakilere tavsiye etmeli, bilmeyenlere öğretmeli, bildiği halde yanlış yapanlara
da yanlışlıktan kurtulmaları hususunda yardımcı olmalıdır.
Ve Müslümanlar,
önce kendi nefislerini kötülüklerden arındırırken, etraflarındaki bilmeyenlere onun kötü olduğunu
öğretmeli, bilip de yapanların o kötülükten çıkması için yardımcı olmalı, elinden tutup
çıkarmalıdır. Her müslümanın üzerine emr-i bil ma'ruf ve nehy-i an’il münker farzdır.
Fakat,
emr-i bil ma'ruf, nehy-i an’il münker kişisel bazda yapılacak ise, iki kişi arasında belli bir samimiyet,
güven ve tanışıklık ortamı olması gerekir. İnsanın tanımadığı,
arasında belli bir samimiyet ve güvene dayalı ilişki olmayan bir insana nehy-i an’il münker yada emr-i
bil ma'ruf yapmaya kalkmak, karşıdaki insan tarafından küstahlık olarak algılanabilir ve ters etki
yapabilir. Bu şartlara haiz olduktan ve üslubu tebliğe uygun olduktan sonra kişisel bazda yapılan her
türlü tebliğ, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i an’il münkere dahil olur.
Yeter ki insan söylediği şeyi
önce kendisi bilsin ve yapsın, sonra karşısındaki insana tavsiye etsin. İkinci olarak da, tavsiye
ettiği kişi belli bir samimiyette ve belli bir yakınlıkta, yani o mesajı ve o tavsiyeyi ve o yönlendirmeyi
kabul edecek yapıda ve kıvamda olsun. Üçüncüsü de, tavsiye ediş tarzı ve metodu, Hz. Peygamberin ve sahabinin
İslamı tebliğ metoduna uygun olsun. Çünkü, yanlış anlatım tarzı, faydadan çok zarar getirir
Yani, doğru zamanda, doğru zeminde, doğru şahsa doğru mesaj, doğru bir şekilde
verilmelidir.
Bu şartlar yerinde olduktan sonra kişisel bazda emr-i bil ma'ruf ve nehy-i an’il münker
yapmanın bir mahzuru yoktur; tam tersine, Allah yolunda yapılmış bir mücadeledir, mücahededir ve her müslümanın
yapması gereken bir gayrettir.
Ancak, kitlesel bazda emr-i bil ma'ruf ve nehy-i an’il münker yapmak, örgütlü,
sistemli, teşkilatlı, iyi yapılanmış ve mesleği tebliğ olan, profesyonel tebliğciler
isteyen bir içtimaî harekettir. Eğer kitlesel bazda emr-i bil ma'ruf, nehy-i an’il münker yapılmak isteniyorsa,
şahıs bazındaki şartlar yine aynen geçerli olmak şartıyla, Müslümanlar sistemli bir şahs-ı
manevi haline gelmeli ve tebliğ yapacak insanlar yetiştirmeli ve bu tebliğ yapacak insanların bu alanda
son derece eğitimli, yani akademik eğitim almış, İslam dinini çok iyi bilen, hayatlarına tatbik
edebilen, hitabetleri fevkalade güzel ve her seviyede insana anlatma, izah etme ve onları ikna etme kabiliyetine sahip
olan insanlar olmaları gerekir.
Elhâsıl; emr-i bil maruf ve nehy-i an’il münker her müslümana farzdır.
İçinde bulunduğumuz ahir zamanda kişisel bazda tebliğ, yine önemini devam ettirmekle beraber, kitlesel
bazda tebliğ çok daha önemli hale gelmiştir. Ve burada şahs-ı manevi faaliyetleri son derece önem taşımaktadır.
Unutulmamalıdır ki Allah’ın rahmeti, mağfireti ve bereketi cemaatler üzerinedir. |
|
|