Mahmut efendi'nin tanitim sitesi

sohbetler
Home
güncel menü
naksibendi tarikati
mahmut efendi'in hayati
sohbetler
EF.hayatindan kesitler
Mahmut efendi'nin sozleri
videolar
kitaplari
yazilariniz
dini kissalar
emri bil maruf
guzel soz ve siirler
araclar

                sohbet 1
 
Mevla teala hazretleri hakkında ne kadar malumat (bilgi) edinirsek,o’nu o kadar bilmiş oluruz. “Mevla Teaala’nın en güzel isimleri
zat’a delalet olur.”

Esma-i hünsa: En güzel isimler ki,Mevla teala’nın doksan dokuz ziyade güzel isimleri vardır.sure-i Araf ta burulduğu üzere:
“Esma-i hünsa (en güzel isimler) Allah’ın dur. O halde Allah’a bu isimlerler dua edin” (ayet 180)
Ebu hüreyre r.a dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Allah’ın doksan dokuz,yüzden bir eksik adı vardır.kim bunu sayarsa (ezberler,okur,onlardan örnek alırsa)cennete girer”.Her gün okursan cennete girmeni kuvvetlendirmiş olursun.

Mevla teala’nın doksan dokuz ziyade güzel isimleri,Mevla’nın Zatına delil,yani ulaştırıcı olurlar.Kimi ulaştırıcı olurlar?Zat’ı pak,i sübhaniyeye ulaşmak isteyeni.peki nasıl ulaştırırlar? Her kim bu doksan dokuz ismi rabıta üzere söylerse(zikrederse) Mevla’nın Zatına ulaşır.
“(Esma-i hüsna’nın kimisi de Mevla teala’nın fiillerine gaye olur”
Yani esma-i ilahiyyenin (isimlerinin) bazısı zat’ı pak-i sübhaniyeye delalet eder,bazısı da fillerine gaye olur.Mesela:ALLAH ism-i şerifi zatına delalet eder.RAHMAN ism-i şerifi ise mahlukatına iyilik işine gaye olur.yani Allah-u tealâ rahmet etti:rahmetten gaye iyilik olduğu için o gaye olur.

Bizler,elbisesi yıpranmış,yüzü solmuş bir fakir,bir yetim görsek,kalbimize merhamet duygusu gelir-içimizde yardım etme arzusu uyanır,imkanımız varsa, yardım eder,himayemize alırız,bizim acımamız böyle olur.
Mevla teala ise,doğrudan doğruya iyilik yapar,o kimsenin ihtiyaçlarını giderir,bizim kalbimize gelen acıma hissi de Mevla’dandır.

“Mevla teala’nın kimi isimleri de nihayette sıfatına delalet eder”.
Halik,Razık isimleri anıldığı vakit Tekvin sıfatı hatıra gelir,çünkü icat eden o sıfattır.
Mesela:tekvin sıfatı sıfat-ı subutiyedendir.onun kollarıda,ihya (diriltmek),imate(öldürmek)tahlik (halk etmek),terzik (rızıklandırmak) dır.tekvin sıfatı Mevla’nın zatına dayanır,ihya ise,Mevla teala’nın sıfat-ı subutiyesinden olan tekvin’ e dayanır,ona delalet eder.
“her ne kadar ihya,imate,tahlik,terzik isimleri,tekvin’e kadar getiriyorsa da,sonunda onlarda Zatı düşündürüyorlar”.

Bu.”tarikata girdiniz,letaifleriniz seyr-i sülük vasıtasıyla esma ve sıfatın zilal dairesine,oradan da esma ve sıfat dairesine geldi.Orada durmayın!Birinci,ikinci,üçüncü,asıl dairelerine geçin,zat’ı pak-i Süphaniye ye gelin”.demektir.

Mesela:Fatih Sultan Mehmet hayatta olsa da,Van’da bulunsa,sen Van dan daha yakın bir yerin valisine varsan,Sultan Fatih’in yanına gitmiş olurmusun?Valinin yanından geç, Fatih’e ulaş.

Salik,seyr-i sülük ede ede,esma sıfatın zilal dairesine oradan da esma sıfat dairesine uruc eder (yükselir).O makamda Zat-ı pak-i sübhaniyenin tecellileri arada sırada vaki olur.

Neticede hem Zatın,hem de sıfatın tecellilerine mahzar olur ki, bu:”kab-ı kavseyn”dir.Yani sıfat ile Zat yayı.Bu makamdan sonra uruc vaki olursa Allah’ın fazlı ile salikin (kişinin) nazarında isim ve sıfat tamamıyla örtülür,müşahedesinde ve düşüncesinde zat’tan gayri bir şey kalmaz.

Her ne kadar mevcut (var) olsalar da onun müşahedesine gelmezler.Bu halde iken:”ev edna” (daha da yakın)sırrı zuhura gelir iki yaydan da bir eser kalmaz.

Niyazi mısrii k.s bu hususu şu beyitleriyle ne güzel açıklıyor:

“kÂbe kavseyn’e varır gelir gemiler,
Ev Edna’nın bahrine herkiz gemi salınmaz.
O derya ya dalmaçün can terkin urmak gerek,
Can terkini urmadan o derya ya dalınmaz”.

Mevla teala,bir ayet-icelilede şöyle buyuruyor:
“Allah’a firar ediniz”. (zari at süresi:50 den)
Allah-u teala hazretleri esma ve sıfatlarıyla bile kalmanızı istemiyor da,bağlarda,bahçelerde,tarlalarda,dükkanlarda,televizyon ile video başlarında kalmamızı hiç ister mi?Vay bize vay neredeyiz?
Bir çantanız olsun içerisinde kur’an-ı kerim,mektubat,risale-i kutsiye defter,kalem koyun ve bu çantanızı devamlı her gittiğiniz yerde sizin yanınızda bulunsun

2.sohbet
 
Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne hıyanet etmeyiniz.

Böyle yaparsanız, bilerek emanetlerinize hıyanetlik etmiş olursunuz.
Âyeti Celile’nin sebebi nüzülûnu anlatalım: Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem, Beni Kurayza yahudilerinin kalelerini muhasara etti. Kurayzalılar Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem’den Şam topraklarında Eriha denilen mahalle göç etmelerini istediler.
Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem beni Kurayza'ya Saad ibni Muaz'ın hükmüne razı olmalarından başka hiç bir şeye müsaade etmiyeceğini bildirdi. Yahudiler bu teklifi kabul etmediler ve Cenâbı Resûl Sallallahü Aleyhi ve Sellem’den, Ebu Lübabe'yi kendilerine göndermesini istediler.
Ebu Lübabe onların nasihatçısı idi, çünkü malları ve ehli iyâli yahudilerin içersinde idi. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem Ebu Lübabe'yi onlara gönderdi, onlar:
"Ey Ebu Lübabe! Ne dersin? Saad ibni Muaz'ın hükmüne razı olalım mı?" diye sordular. Ebu Lübabe eliyle boğazını işaret ederek, Saad hakkındaki düşüncesini onlara bildirdi. Bu işaret: "Saad'ın hükmü keskindir. Sakın buna razı olmayın." demekti. Bu bir hıyanetti, ama olmuştu bir kere.
Ebu Lübabe buyuruyor: "Onlara işaret ettim. Vallahi ayaklarım oradan ayrılmadan, Allah ve Resulü’ne hıyanet ettiğimi bildim." diyor. Sonra, Ebu Lübabe hiç etrafına bakınmadan ve Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e uğramadan doğru mescide gitti ve kendini mescidin direklerinden birine bağladı da: "Vallahi ölünceye kadar, yahut Allah tevbemi kabul edinceye kadar yiyecek, içecek tatmayacağım." dedi.
Ebu Lübabe'nin bu durumu Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem’e ulaşınca, Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem: "Bana gelmiş olsaydı, onun için istiğfar ederdim, fakat o yapacağını yapmış, Allahü Tealâ tövbesini kabul edinceye kadar onu çözüp salamam." buyurdu.
Ebu Lübabe bu hâlde yedi gün mescidde kaldı, bayılıncaya kadar bir şey yemedi ve bir şey içmedi, sonra Allahü Tealâ tövbesini kabul etti. Kendisine tövbesinin kabul edildiği haber verilince, Ebu Lübabe bu defa: "Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem gelip beni çözünceye kadar, vallahi kendimi çözmem." dedi.
Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz mübarek elleriyle Ebu Lübabe'nin düğümlerini çözdü. Tövbesi kabul edilen ve ipten kurtulan Ebu Lübabe: "Ey Allah’ın Resulü! Tövbemin tamam olması için, günah isabet eden kavmin arasında bulunan evimden ayrılacağım ve bütün malımdan sıyrılacağım." dedi. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem ise: "Tasadduk etmen için malının üçte biri kâfidir." buyurdu.
Bunun üzerine bu Âyeti Celîle nazil oldu. Şeriatın aleyhine konuşmak Allah’a hainliktir. Insanoğlu kendi kârı için Allah'a hainlik edebilir. Insanlar arasındaki alacaklar da, verecekler de hep emanettir. Meselâ: Bir kimsenin baltası odun kesmek için emaneten alınsa da, sonra onunla taşa vurulsa, bu, emanete hainlik demektir.
(Va’lemû) Biliniz, (innemâ) ancak, (emvâlüküm) mallarınız, (ve evlâdüküm) ve çocuklarınız, (fitneh) fitnedir. (Ve innallâhe) Muhakkak Allah, (indehû) onun yanındadır, (Ecrun Azıym) Büyük Ecir.
"Biliniz ki! Mallarınız ve evlâdınız birer fitne (imtihan) dir. Şüphesiz büyük mükafat ise Allah katındadır." Insanlara isabet eden musibetlerin çoğu mal ve evlât sebebiyledir. Bakın! Ebu Lübabe'nin hainliğine kim sebep oldu? Evlâtları ve malı değil mi? Şeytan bir dakika zaman bulsa, insanları yoldan çıkarmaya çalışıyor. Bizler de bir dakika müsait bir zaman bulduğumuzda bir insanı doğru yola almaya çalışalım.
onra, bu peygamberlerle salih kimselerin arkalarından (kötü) bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, şehvetlerine uydular. Bunlar da cehennemdeki Gayya vadisini boylayacaklardır."
Alâuddini Attar Kuddise sırruhu büyük bir zenginin oğlu idi. Şahı Nakşibend Hazretlerinin de bir kızı varmış. Hanımına "Kızımız ne zaman bulûğa ererse, bana haber ver." demiş.
Nakşibend Hazretleri bir gün kızının bulûğa erdiğini haber almış, derhal medreseye gitmiş, bakmış ki Alâuddini Attar Kuddise sırruh bir köşeye çekilmiş, bir hasır üzerinde oturuyor. Alâuddin Attar mürşidini görünce, ayağa kalkmış, onun elini öpmüş. Nakşibend Kuddise Sırruh Hazretleri: "Oğlum! Ben elimi öptürmeye gelmedim. Bir kızım var. Onu sana teklif etmeğe geldim." demiş.
Alâuddini Attar Kuddise Sırruhu Hazretleri: "Bu benim için büyük bir nimettir; ama görüyorsunuz altımda eski çürük bir hasır ve yanımda çamurdan yapılmış bir çömleğimden başka bir şeyim yok." demiş.
Nakşibend Kuddise Sırruhu Hazretleri buyurmuşlar ki:
"Oğlum! Senin ve onun, Allahü Tealâ'nın indinde mukadder bir rızkınız vardır ki, onun ne şekil geleceğini siz bilmezsiniz." demiş ve kızını ona nikâhlamış.
Alâuddini Attar Kuddise Sırruhu Hazretleri çok zengin birisinin oğluydu. Babasının mirasından tek bir kuruş dâhi kabul etmeyerek, Buhara medreselerinden birine ilim tahsili için gitmişti. Sonunda Nakşibend Kuddise Sırruhu Hazretlerinin hem damadı, hem de halifesi oldu.
Iman eden kimselerin, emirlere, tam teslim olması lâzımdır. Sadece "Lâ ilâhe illallah" demekle kişi kurtulmuş olur mu? Olmaz!
Niçin?
Namaz var. Namazını kıldı. Kurtuldu mu? Kurtulmadı. Niçin?
Oruç var. Orucunu tuttu. Kurtuldu mu? Kurtulmadı. Zekât var. Miras var. Kısaca karşımızda çok işler var.
Aman, kendimizi beğenmeyelim!
Allahü Tealâ Hazretleri: "Ey Müminler doğru cennettesiniz." buyursaydı, doğru cennetteydik. Fakat: "Ey Müminler! nefislerinizi koruyunuz." buyurdu. Iftira etmekten, gıybetten, söz taşımaktan, sui zanda bulunmaktan sakınmak var, faizden sakınmak var. Gördünüz mü bizi ne işler bekliyor?
"Aman, Hoca Efendi, çok karıştırma!" demeyiniz. Zira "Nefislerinizi koruyunuz!" emri var. Bu emir nasıl yerine gelir? Mirasta Allah’ın hududuna teslim olmakla, ana babaya hürmetle, küçüklere merhametle, kezalik, müslümanların haklarına riayetle. Islâmın bütün emirlerini, farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, müstehaplarını, hakkıyla yerine getirmekle.
Bir kumru, bizim caminin penceresinin önüne bir yuva yaptı. Içeriden oraya bakıyorum; kumru çıkıp gidiyor, yiyecek bir şeyler bulup tekrar geri geliyor; yavrusunun yanına yaklaşıyor, getirdiklerini onun ağzına koyuyor.
‘Ben çocuk büyütüyorum’ deyip de iftihar etmeyin. Kumru kuşu da yavrusunu büyütüyor. Eğer evlâdını yetiştirmekle meşgulken, Allahü Tealâ'ya itaat ediyorsan, o zaman kumru kuşundan farklısın.
Ey Müslümanlar!
Islâmın farzlarını, vaciplerini sünnetlerini, edeplerini yapınız. Allahü Tealâ'ya çok şükredelim, şükredersek çok büyük oluruz.
Bu işleri bilmezse insanın sivri sineğin kanadı kadar kıymeti yoktur. Kur’anı Kerim’in bir kelimesinin manasını dahi bilmek ne büyük şeydir. Bakın (kurâ) kelimesi: ‘Vikaye ediniz, koruyunuz’ anlamındadır.

Bunu anlayabildiğimiz için çok şükredelim


efendi hazretleri efendim benim mahmut ustaosmanoğlu cübbeli hoca ahmet mahmut ünlü bayram hoca ismail ağa cami edirne selimiye iletişim kabe tarikat şeriat allah u teala sohbetler dini cübbe sarık sakal